Kamil
En büyük yaraların oluşma nedenidir yenildiğini, yaralandığını kabullenmemek.
Birçok hatalar yaptım, Ama yaptığım hatalardan daha çok içimi acıtan başka bir şey vardı. O da kendim için bir kez olsun hata yapmamış olmamdı. Nasıl olurda bir insan, içinde bu kadar nefret barındırmasına rağmen bir kez olsa dahi kendisi için hata yapmaz. Hep toplumdan dışlanırım korkusuna yenik düşerek kararlar verdim. Şimdi pişmanlık dolu bir hayat yaşıyorum. Kendim için hatalar yapmayı o kadar çok isterdim ki, bırakın yaptığım hatadan pişmanlık duymayı, içimi acıtan yarayı kutsayıp öyle bir önemserdim ki. Göğsümü kabartarak "Ben yaptım bu yanlışı " diyerek kendimi teselli ederdim. Şimdi bir teselliye bile muhtaç haldeyim. Herkesten uzaklaşarak, yalnız başına bir evde yaşıyorum. Böyle yaşamam hastalığımı daha da büyütüyor. Hiçbir Psikiyatristlere güvenmeme rağmen gecelerimi kâbusa çeviren kafamdaki sesler yüzünden psikiyatrist yanına gitmeye mecbur kaldım. Eski bir arkadaşımın tavsiyesini dinleyerek Alper Bey’le tanışmış olduk. İlk önce ön yargıyla karşılasam bile, zamanla Alper bey'in iyi insan olduğu kanaatine vardım, işini sadece para için yapmıyor. Yani anlayacağınız ilaç firmalarına çalışmıyor. Ha tabi, ilaç firmalarına çalışarak, hastalarını ilaç bağımlısı yapan psikiyatristler'de var. Ama Alper bey öyle biri değil. Hastalarına bir müşteri gözüyle değil, bir arkadaş olarak bakıyor. Bu yüzden Alper bey'in yanında kendimi kasmıyorum, sanki kendi evimdeymişim gibi, bütün sorularını cevap veriyorum. Alper Bey zamanına çok önem veren biri, bu yüzden randevularına zamanında gelmeniz gerek. Bu kezde hiç geçikmeden, tam zamanında gelerek kapısını iki kere vurduktan sonra "Alper bey, girebilir miyim? " diye seslendim. Alper bey, kapıyı kendisi açarak beni içeri davet etti. Telefonla kızıyla konuştuğu için, eliyle koltuğu işaret ederek oturmamı istedi. Alper Bey konuşmasını bitirdikten sonra telefonunu sakin bir şekilde masanın üzerine bıraktı daha sonra önündeki kâğıtlara bir şeyler karaladıktan sonra, özür niteliğinde bir gülümseme ile yüzüme baktı.
- Kâmil’cim biliyorsun bu gün son tedavi günün. Umarım bir daha bulaşmayız. Anlat bakalım şimdi kendini nasıl his ediyorsun. Kafanın içindeki sesler tamamen gitti mi, yoksa ara sıra gelgitler oluyor mu?
+ Eskisi gibi kâbuslar yaşatmıyorlar Alper Bey, ama bezen birkaç söz söyleyip gidiyorlar.
-Ne söylüyorlar?
+Çöplükte çanta bulacağımı ve yeni bir hayata başlayacağımı söylüyorlar
-Hmm. Peki, ne anlama gelmiş ola bilir bu?
+ Bilmiyorum ki, Alper Bey, Başka bir şey söylemiyorlar.
- Eski hayatınızı çöpe atıp, yeni bir hayata başlayacağınızın mesajını vermiş ola bilirler mi?
+Hiç bu açıdan bakarak düşünmemişdim.
- İlaçlarını kullanmaya başladıktan sonra, seninle konuşmaları değişti mi? Bir farklılık görebiliyor musun? Bir şey söyleseler yapar mısın?
+Yok! Asla yapmam! Deli miyim ben Alper bey?!
- Tamam, Kamil, sakin ol. Sadece soru sordum. Bazı insanlar var, kafalarında oluşan sesleri ulvi anlamlar katarak kendilerini peygamber, Mehdi ilan ediyorlar, hatta aralarından "ben Allah’ım "söyleyenler bile çıkıyor.
+ Alper Bey, ben zaten dinden yeni çıktım. Böyle bir iddiada asla bulunmam. İçiniz rahat etsin.
- Dinden çıkman, psikolojini nasıl etkiledi peki?
+ Ben bu zamana kadar masallarla kandırılarak nasıl kullanılmışım diye kendimden utanmaya başladım. Daha sonra inancım yüzünden yumduğum haksızlıklar ve bu haksızlıkları sabrımla bastırarak içimde çok büyük bir nefret beslediğimin farkına vardım. Şimdi bu nefretle nasıl baş edeceğimi düşünüyorum. Artık, insanlardan tiksiniyorum! Metrobüse bile binerken, kusmamak için kendimi zor tutuyorum. Ben aslında en çok kendimden tiksiniyorum Alper bey.
-Kamil, böyle yapman hiç doğru değil. İnsanlardan, kendinden tiksinip, kendini bir odaya hapsederek yaşayamazsın. Böyle yaparsan ilaçların sana bir faydası olamaz.
+ Yapamıyorum Alper Bey, Kafamın içindeki seslerden kurtulursam her şey güzel olacak diye düşünmüştüm ama olmadı. Şu içimdeki nefreti bir türlü kusamadığım için acı çekiyorum.
-Bak Kâmil eğer bu nefretinle yaşarsan, hem kendine zarar verirsin, hem de insanlara. Biliyorum, birçok aptal insanların yüzünden bizde kötü hayat yaşıyoruz ama bu sorunu şiddetle çözemeyiz. Ailenle beraber zaman geçirsen belki insanlardan tiksinme duygununu azaltmış olursun.
+ Haklısınız Alper Bey.
-Kâmil, sen benim söylediklerimi yap, göreceksin hayatın çok güzel olacak. Nefret, insanlara hiçbir şey kazandırmamıştır. Hep barıştan yana ol. Evine giderek güzelce dinlenmene bak. İlaçlarının hepsini yazdım, kâğıdın arka tarafına nasıl kullanman gerek hepsi yazılı. Birkaç ay bunları kullandıktan sonra bir rahatsızlığın olursa ben yine ararsın.
+Çok teşekkür ederim.
Alper Bey’i üzmemek için, bazı gerçekleri ondan saklıyorum.
Kendi şahsi hayatımın sıkıntılarını birine anlatmak bana zor geliyor. Bu zamana kadar hiç kimseye acımı anlatarak duygu sömürüsü yapmadım. Hele ki yaptığım yanlışları acılarımla kapatmaya çalışmadım.
Acılarınızın üzerine hiç düşündünüz mü?
Toplumun onaylamadığı, prim vermediği, söylediğiniz zaman size gülecekleri bir acı var mı içinizde?
Acılarımızın üzerlerine kendi kişiliğimizi oluşturuyoruz, Bir vasf olarak kullanıyoruz, Hatalarımızın üzerlerini kapatıyoruz, Kendimizi daha değerli sanıyoruz, İnanclarımızı kutsallaştırıyoruz, Varoluşsal sorulardan kaçıyoruz.
Ne çok işe yarıyormuş bu acı denilen şey.
Bazen acılarımızla, bazense fikirlerimizle kendimizi haklı çıkarmaya çalışırız. Ve şunu çok iyi biliyorum ki: İnsan kendisini haklı çıkaracak bir neden bulduktan sonra yapamayacağı bir kötülük yoktur.
Ama haklı çıkma isteği insanda empati yeteneğini yok ediyor, büyük hatalar yapmasına neden oluyor. Ve benimde öyle büyük hatalarım var.
Çocukluğum anne ve babamın kavgası ile geçti. Evimizden kavga sesleri eksik olmazdı, Babam neredeyse her gün annemi dövüyordu. Annem ikinci evliliğini yaptığı için boşanmaya korkuyordu, korktuğu şey toplumun oluşturduğu ahlaktı. " İki kez boşandı, utanmadan üçüncü kez evleniyor"diye gıybeti yapılmasın, ismine kötü söz gelmesin diye susuyordu. En çokta benim için susuyordu. Dışarda çocuklar, oruspunun evladı, babası bilinmeyen diye lakaplar takarak alaylar ederlerde, çocuğum dayanamaz kendini öldürür, köte bir şey yapar korkusu yüzünden sessiz kalıyordu. Babamı birkaç kez polise şikâyet etti ama bakan olmadı, daha da üzerine dayak yedi. Her akşam babamı öldürmek hayalini kurarak uyuyordum. Babam kadar nefret ettiğim, tiksindiğim ikinci bir insan yoktur. Bir an önce büyüyerek babamı öldürmek istiyordum. Zamanla içimdeki nefret arttıkça, artık öldürmek hayalleri yetmiyordu, bir odaya babamı kapatarak aylarca işkence etmek istiyordum. Bir gün babam eve sarhoş geldi, bir sorun bularak kavga çıkarmaya başladı. Daha fazla dayanamayıp mutfağa koşarak elime bıçağı alarak karşısına dikildim. "Şimdi beni bıçaklayacak mısın? " diyerek gülmeye başladı bana, öyle kendinden emin gülüyordu ki, bıçaklamaya gücümün yetmeyeceğini biliyordu sanki. Annem hemen koşarak bıçağı elimden aldı. Bıçakla beraber özgüvenimi de almıştı annem elimden. Babam elimde bıçağın olmadığını görünce, hayatımın en ağır dayağını yedim. Tabi bir kere özgüveniniz yerle bir oldu mu her yerde dayak yemeye başlarsınız. Okulda sınıf arkadaşlarım da benle alay ediyorlardı, Serkan isimli bir öğrenci vardı, kızların sevimlisi, okulun en yakışıklı öğrencisi. Bir kere, sevdiğim kızın yanında bana küfür ederek dışarı gelmemi istedi. Aslında hiçbir şey söylemeden, öylece yerimde oturmak geçiyordu içimden ama Ceyda'nın bana acıyarak gülmesini görünce, kendimi ezdirmemek için ayağa kalkarak gitmek zorunda kaldım. Şimdi, yumruklar atarak, benim kavga ettiğimi belki düşünüyorsunuz. Bende o yumruğu atacak yürek ne arar. Okulun arkasına gittikten sonra bir güzel dayağımı yedim. Attığı yumrukların yüzüme isabet etmemesine o kadar sevinmiştim ki, sadece yeni aldığım pantolonumun diz kapağından yırtılmasına üzülmüştüm. Annem pantolonumu görünce kızmaya başladı. Kızmakta da haklıydı zaten, annem o parayı zar zor toplamıştı. "Babam gelince ona söyleyeceğim "diyerek beni korkutmaya başladı. Anneme, babama söylememesi için saatlerce yalvardım, hatta ayaklarına kapanarak ağladım. Akşam olunca babam sinirli bir şekilde oda kapımı açtı, hiçbir şey söylemeden dövmeye başladı beni, sanki okuldaki kavgada yediğim dayaklar azmış gibi. Ama babamın dayağından daha çok içimi acıtan başka bir şey vardı, o da annemin beni affetmemesiydi. Babama söylememesi için saatlerce yalvarmıştım ona. Anneme bir türlü hak kazandıramıyordum. Şimdi baban beni dövdükten sonra pantolonum eskisi gibi mi olacaktı, ne değişti ki? Sadece içimde biriktirdiğim nefret daha da artmaya başladı. Kendi köşeme çekilerek ağlamaya başladım.
Yaşamın acısını tadınca ölümün bir nimet olduğunu anlıyorsun.
Annem sakin bir şekilde kapıyı açarak "yemek istiyor musun ?" Diye sordu. Aslında kendisi de hata yaptığını biliyordu ama bir türlü özür dilemedi. Yüzüne bile bakmadan " hiçbir şey istemiyorum, sadece ölmek istiyorum " söyledim. Biraz bekledikten sonra kapıyı kapatarak gitti. Yarın olunca annemin çığlık sesleriyle uyandım, ilk başta rüya gördüğümü sandım ama sonra kendime gelince rüya olmadığını anladım. Anneme yardım etmem gerekti ama dün bana yaptığı haksızlık yüzünden yardım etmemeye karar verdim. Nefret öyle bir şey ki, içinizde büyüdükçe duygularınızdan uzaklaşmaya başlıyorsunuz. Annemin çığlık seslerini duymamak için kulaklarımı parmaklarımla tıkamaya başladım,
İçimde var olan vicdan azabını susturmak için aklıma babamın dün bana attığı dayakları getiriyordum. Kafam allak bullak olmuştu, ne yapacağımı şaşırır haldeydim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaktan nefes alamıyordum. Daha fazla dayanamayıp parmaklarımı kulaklarımdan çektim, hiçbir ses gelmiyordu, gözyaşlarımı silip kendimi toparlamaya başladım.
Tam o sırada babam kapıyı açtı, öylece bir birimize baktık. Beni gördüğüne şaşırmıştı, bir tepki vermemi bekliyordu, ona saldırmamı küfür etmemi ama hiçbir şey yapamadım. Vücudumu kontrol edemiyordum artık, ellerim titremeye başlamıştı, kendimi ayakta zor tutuyordum. Babam yüzüme baktıktan sonra "ambulansın numarasını biliyor musun ?" Diye sordu. Kafamı yukarı aşağı yaparak bildiğimi söyledim. Cebinden telefonu çıkararak yatağın üzerine fırlattı sonra evden çıkıp gitti. Ambulansı aramadan önce annemi görmek istiyordum, kapıyı açtıktan sonra yan odaya koşdum. Annem baygın halde yatıyordu, elleri buz gibiydi, rengi beyazlaşmıştı, boğaz kısmında kızarıklıklar vardı. Annemi uyandırmaya çalıştım ama hiçbir tepki vermiyordu. Evden çıkarak komşunun kapı zilini durmadan çalmaya başladım, kapı açılınca annemin kötü olduğunu söyledim daha sonra gözlerim kararmaya başladı, bayıldıktan sonra gözümü hastanede açtım...
14 yaşımda Annemi kaybettim, daha sonra annemin o sabah benim için babamla kavga ettiğini öğrendim. Annem benim için kavga ederek, benden yardım isterken, ben kulaklarımı tıkayarak, kendimi haklı çıkaran bilgilerle vicdanımı susduruyordum. Kaybeden ben oldum.
Ve şimdi 26 yaşımdayım, hayatımı yeniden sorguluyorum.
Biri çıkıp size hayatınızın, inandığınız dinin ve tüm değerlerinizin sahte olduğunu söylese ve söylemekle kalmayıp tek tek kanıtlamaya kalaksa ne yaparsınız? Aslında benim böyle bir soru sormamam gerekti ama kendimi daha fazla tutamadım
+Kocanla da mı benimle seviştiğin gibi sevişiyordun?
-Anlamadım?
Gözlerine bakınca içinde yaşadığı şaşkınlığı hissedebiliyordum. Çantasından koruyucuyla beraber bir kutu ıslak selpak çıkarıp masaya koyduğu zaman aynı şaşkınlığı kendimde yaşamıştım. Empati kurmak bu olsa gerek. Bir açıklama yapmasını bekliyordum ama gayet olgun bir şekilde "sevişelim hadi " diyerek kıyafetlerini çıkarmaya başladı.
+Koçanla diyorum, Nasıl sevişiyordun, tatmin edebiliyor muydu seni?
-Hatırlamıyorum ki.
+Nasıl hatırlamazsın? Bir kız çocuğun var ondan.
-Sahiden hatırlamıyorum. Senin gibi sevişmiyordu ki benimle. Hiç öpmezdi beni, güzel söz söylemezdi. Bir kere boşaldıktan sonra ya uyurdu ya da bir yerlere giderdi. Zaten son zamanlarında yüzüme bile bakmıyordu.
Ceyda, elini uzatarak sigarasını almak isterken, ondan önce davranarak sigarasını ben aldım, dudaklarının ortasına bir tane sigara koyduktan sonra yakmaya başladım.
+ Babam sigara içmememi söylerdi bana, zararlarını anlatırdı. "Sigara öyle kötü bir şey ki, en tiksindiğin komşunun gece saat 3 de kapısını çalarak sigara isterken bulursun kendini" derdi. Bence sekste böyle bir şey, hiç sevmediğin hatta tiksindiğin biriyle sevişirken bulabilirsin kendini.
Ceyda gözlerime bakınca, mesajı almıştı. Yüzümdeki gülümseme ona bir şeyi hatırlatıyordu.
-Üzerimden kalkar mısın?
+Daha boşalmadım
-Dişim ağrımaya başladı, Üzerimden kalk diyorum!
Gülümseyerek Ceyda'nın üzerinden kalktım. Daha sonra aklıma Ceyda için aldığım ilaç geldi, pantolonumun çebinden ilacı çıkararak Ceyda'ya uzattım, "bu ne ilacı?" diye sordu "dişinin ağrıdığını söylemiştin ya onun için aldım" İlacı aldıktan sonra şaşkın bir halde yüzüme bakmaya devam etti
-Neden böylesin Kamil?
+Nasıl yani?
-Bir haftadır mesajlarıma cevap vermiyorsun ama bir hafta önce "dişim ağrıyor" söyledim diye ilaç alıyorsun bana, hatta ilaç almanı bile istemedim senden. Bir hareketin, diğerini tutmuyor Kamil. Ne yapmaya çalışıyorsun böyle?
+Yapmaya çalıştığım bir şey yok
- Yapma Allah aşkına, fark etmiyor muyum sanıyorsun? Durmadan Serkan’la ilgili soru sormalar, seninle nasıl sevişiyordu, tatmin ede biliyor muydu seni. Tiksindiğim biriyle sevişmek falan
+ Senden tiksinmiyorum ki, onu genel olarak söyledim öylesine. Serkan’ı da merak ettiğim için soruyorum
- Merak ediyormuş
+ Sormaz mıyım yani?
- Ya öyle soru sorulur mu Kamil? Çocuk musun sen?! Kocam senden daha iyi sikiyordu beni söylememi mi bekliyorsun?
+Sen yanlış anlamışsın beni. Kendimi Serkan'la kıyaslamak için sormadım. Sadece evlilik hayatınızın nasıl..
- Ya tamam Kamil konuşma artık. Aslında benden ayrılmak istiyorsun da, nasıl ayrılacağını bilmiyorsun daha
+Ayrılmak istediğimi nerden çıkardın?
-Her halinden anlaşılıyor Kamil.
Alttan alttan laf sokarak, beni iğnelemeye çalıştığını anlamıyor muyum sanıyorsun?
Bir tek akıllı sen değilsin!
Cevap veremeyince uzun bir sessizlik oluştu, masanın üzerinden sigarayı aldıktan sonra yakmaya başladı
+Geçen hafta Serkan’la beraber muhabbet ediyorduk, karı kız muhabbetinden sonra konu evliliğe geldi, aslında konuyu bilerek evliliğe ben getirdim, seninle ilgili ne söyleyecek diye merak ettim.
-İki tane delikanlı erkek, bir kadının gıybetini yapıyorsunuz ha? Helal olsun valla size. Ne ötmüş bakalım bizim şerefsiz, merak ettim
+Evlenirken kendini sakin biri olarak göstermişsin, daha sonra gerçek yüzün ortaya çıkmış. Serkan'ın parası yetmemesine rağmen kıyafet istemeler, en son çıkan çep telefonunu almaya zorlaman. Kısaca paragöz biri olduğunu söyledi.
-Bunları Serkan mı söylemiş?
Ulan, insan bu kadar mı şerefsiz,
yalancı olur. Sen'de inandın dimi Serkan'ın yalanlarına?
+ İnanmadım ama..
-Ama ne?
+Ceyda, biri benden bir şey isteyince ben yapamıyorum, kendimi robot gibi hissediyorum.
-Ya, Allah aşkına, bu zamana kadar senden bir şey istedim mi?
+İstemedin ama..
-Ama ne Kamil?
+...
-Amasını ben söyliyim mi?
Sen benden ayrılmak istiyorsun ama nasıl ayrılacağını bilmiyorsun daha. Erkek gibi karşıma çıkıb, "Ayrılmak istiyorum" söylesene. İlla beni kötü bir duruma düşürmek zorunda mısın?
Cevap veremediğimi görünce, ayağa kalkarak geceliğini giydi. Ceyda'nın yüzüne baktığımda, çok fazla dolduğunu, aynı şeyleri farklı farklı şekillerde yeniden yaşadığı için bıktığını anlıyordum. Bir sigara yaktıktan sonra konuşmasına devam etti.
-Kendi kafanızda klişelerle dolu bir dünya kurub, hayatınızı yaşıyorsunuz. Siz erkekler hep ihanete uğrayan, aldatılmış erkek rolünde olmak zorunda mısınız?! Hiç mi sizin hatanız yok?! "Bir kadın bana ihanet etsede, bütün bu zamana kadar yaptığım kahbelikleri, cehaletimi o ihanetin içinde saklayarak, rahat bir şekilde hayat yaşasam" diye debelenib duruyorsunuz. Şimdi benden ayrıldıktan sonra arkadaşlarına kendini nasıl anlatacaksın bilmiyorum ama sen benim için en yakın arkadaşının karısını siken bir pezevenksin! Ben, duş alamaya gidiyorum, umarım geri döndüğümde burda olmazsın.
Hiçbir şey söylemeden kıyafetlerimi giydikten sonra sessizce Ceyda'nın evinden çıktım.
Ben bu hayatta hangi roldeyim bilmiyorum ama içinizde kusamadığınız bir nefret varsa, olmak istemediğiniz bir yerde olduğunuzdan adım gibi eminim.
Yaptığım hatalardan dolayı belki bana küfür ediyorsunuz ama..
Belki de birilerinin beni azarlamasıyla kendimi anneme affettirmek istiyorumdur.
Siz anlamıyorsunuz ama..
Kendimi kötü duruma düşürsem bile, içimdeki nefretten kurtulurum diye yaptığım hatalarım var.
Belki de her akşam duvarları yumruklayarak Allah'ın yaptığı şeylerin komik olmadığını kanıtlamaya çalışıyorumdur.
Belki de uyku ilaçlarını akşam rahat uyumak için değil, yarın uyanmamak için atıyorumdur.
Belki de bana "tenbel" diyeçeksiniz ama..
Gec bir saatte uyanmakta, gömleğini ütüsüz giyinmekte, telefona gelen aramaları inadına açmamakta bir intihardır.
-Alo.. Alo... Kamil orda mısın?
+Evet burdayım abi.
-Oğlum sesini çıkarsana. 1 saattir seni arıyorum. İnsan telefonu açmaz mı?
+Abi, şimdi uyandım.
-Saatten haberin var mı senin?
+ Yok abi, hiçbir şeyden haberim yok.
-Tabi olmaz. Kendini kapatmışsın eve, dışardan haberin yok. Yalnız başına evde ne yapıyorsun sen?
+Kitap okuyub, film izliyorum abi, daha ne yapiyim.
-Kitap okumakla kendini toparlayamazsın, Kıyafetlerini giy, elini yüzünü yıka, bizim mekana gel.
+Abi, bir yere geleçek halim yok. Sen beni merak etme, ben kendimi toparlarım.
-Kamil sen kendini toparlayamazsın, benim söylediğimi yap, bizim arkadaşlarla toplaşdığımız yere gel. Bir çay içelim, ufak bir sorunumuz var onu hallederiz. En sonda Serkan'ın arabasıyla biraz gezeriz, hiçbir şeyin kalmaz.
+Serkanda mı geliyor?
-Serkan zaten yanımda. Seni bekliyoruz.
Gelirken sakın içeri girme, dışarda beni beklersin.
+Neden abi?
-Bekle işte Kamil, bir bildiğim var ki söylüyorum.
+Tamam abi. 1 saate ordayım
Aslında gitmiye bilirdim ama işin içinde Serkan'ın olduğunu öğrenince gitmeye karar verdim. Kıyafetlerimi giyinib, bikaç şey atıştırdıktan sonra yola koyuldum.
Aykut'un söylediği yere geldiğim zaman, mesaj atarak dışarıda beklediğimi söyledim. Aykut, dışarı çıktıktan sonra, sessiz bir yerde konuşmaya başladık
-Kamil şimdi bizim mahalleden Emre'yi tanıyorsun. Bu gitmiş sevdiği kıza açılmış, Kız da buna hayır demiş. Bizim bu geri zekâlı da gidip bileklerini kesmeye kalkmış. Mert zamanında yetişmiş de, kesik daha derine işlememiş ama baya bir kesmiş.
+Doktora götürmüşler mi abi
- Ulan, doktora götürsek, bin türlü dert başımıza açmış olaçak. Zaten bu geri zekâlı, tutturmuş kendimi öldüreceğim, intihar edeceğim falan. İyice sinir etti bizi. Mert'in kendisi çok sinirli olduğu için seni çağırdı. Büyük abileri olarak bu fikrinden vazgeçirelim diye. Yapmaması için birkaç söz söylemen yeterli.
+ Tamam, abi anladım.
- Şimdi içeri giriyoruz ama hiçbir şey bilmiyormuşsun gibi davran.
Aykut'la beraber içeri girdikten sonra herkesle tek tek selamlaştık. Emre Merdin yanında oturmuştu, bense Serkan’la yüz yüzü oturuyordum. Emre’nin sarıklı kolu dikkatimi çekmesine rağmen bakmamaya özen gösteriyordum. Mert, Emre’ye sinirli bir' şekilde baktıktan sonra azarlamaya başladı
M- Emre, insan bir kız için bileklerini keser mi lan? Şimdi sen bileklerini kestin diye, sana geri mi gelecek?
E-Abi zaten geri gelmeyenler için bilek kesiler. Kendisi gitse bile izi kalsın diye
M-Oğlum bak beni sinir etme.
A-Mert sakin ol.
M- Görmüyor musun, iki üç tane atarlı söz öğrenip, gelmiş bana delikanlılık dersi veriyor.
S-Abi sen sakin ol ya. Erinç buradaki herkes senin iyiliğin için konuşuyor.
Bak biz de genç olduk, hatalar yaptık. Bizi de sevmeyen kızlar oldu ama hiçbiri için bileklerimizi kesmedik. İnadına yaşayacaksın. Hatta öyle biriyle sevgili olacaksın ki, sana baktığında utanacak.
E- Abi, ne kadar konuşursanız konuşun, ben kafaya koydum. Ölmek istiyorum.
M- Sen bir güzel dayak istiyorsun.
A-Abi, kurban olayım sakin ol.
Aykut gözleriyle "hadi oğlum, sende konuş" işareti yapınca. Konuşma sırası bana gelmişdi. İçimde ki Nefret, bu fırsatı iyi değerlendirmem gerektiğini söylüyordu. Daha sonra pişmanlık içinde yaşamamam için. O pişmanlığın tadını benden daha iyi hiç kimse bilemez. Akşamları uyumanıza engel olur, keşkelerle başlar her cümleniz, keşke şu cevabı verdikten sonra masayı terk etseydim diye hayaller kurarsınız. Şuna adım gibi eminim ki, konuşursam yiyeceğim dayakların acısı, sustuğum zaman yaşadığım pişmanlığın acısının yanından bile geçemez. Bu yüzden konuşmak zorundaydım.
K-Arkadaşlar Emre'nin üzerine daha fazla gitmeyin. İntihar etmek istemesi gayet doğaldır.
M- Ne doğaldır lan? Bir insanın kendisini öldürmesinin nesi doğal?
K-Mert, zamanında bende intihar etmeyi denedim. İntihar etmek insanın hayatını sorgulamasına neden olur, Kendisini hayatta tutan şeyin ne olduğunu öğrenmesini sağlar. İntihar etmeyi hiç aklından geçirmeyen bir' insanla, ben asla konuşmam, hatta samimiyetsiz, her şeye yüzeysel olarak bakan biri olarak görürüm.
E-İntihar etmeyi yalnız ben düşünüyorum sanıyordum abi, Şu an sayende yalnız olmadığımı anladım.
S- İki dakikada çocuğun kafasını nasıl karıştırdı. Sen onu dinleme Emre.
İntihar etmeyi düşünen insan korkak insandır! Senden daha beter acılar çeken insanlar var. Kendisine kıyafet alamayan, yiyecek parası olmayan, Onlar da intihar edebilirler ama inadına hayatlarını yaşıyorlar. Para, mal mülk bunların hepsi yalan. Önemli olan hayatını yaşamak.
Aykut, Serkan’ın konuşmasından gurur duymuştu. Artık bana gerek kalmayacağını düşünerek, Kendisinden emin bir halde konuşmaya başladı
A-Kamil, sen istersen konuşma, biz hallederiz.
Aykut konuşmamı istemese bile, benim sözüm daha bitmemişti.
K- Hangi hayatlarını yaşıyorlar Serkan? Onların ne kadar acı çektiklerini biliyor musun sen? Belki kaç kere intihar etmeyi denedilerde yapamadıkları için yaşamaya mecbur kaldılar. Birilerinin acısına bakarak, kendi hayatına şükretmek şerefsizliktir!
A-Kamil! Susar mısın artık!
S-Ne söylemeye çalışıyorsun lan sen?
A-Serkan sakin ol! Sana şerefsiz söylemiyor. Kamil, sende sus artık!
Aykut, beni susturarak Serkan’ı sakinleştirmeye çalışıyordu, Serkan ise elindeki bira bardağını kafama vurmak için sımsıkı tutmuştu.
S-Konuşsana lan! Kimmiş bakalım şerefsiz olan.
K-İki yüzlüsün Serkan, hem de dibine kadar! Yeri geldiğinde paranın önemsiz bir şey olduğunu söyleyerek kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun ama, Ceyda'nın paragöz biri olduğu yalanını söyleyecek kadar da şerefsizsin!
S- Ulan, ben senin sülaleni sikmez miyim? Oruspu çocuğu...
Serkan, elinde sımsıkı tutuğu bira bardağını kafama vurduktan sonra gözlerim kararmaya başladı. Oturduğum sandalyeden yere düştüm. Kafamdan aşağıya doğru kanlar akmaya başlıyordu. İnsanlar yerlerinden kalkıp, dışarıya doğru koşmaya başladılar.
Eğer öyle bir konuşma yaparsam, sonumun böyle olacağını biliyordum, bu yüzden susmayı tercih ettim. Korkularıma gülümseyecek daha çok zamanım vardı.
S-Konuşsana lan, kimmiş bakalım şerefsiz olan?!
K- ...
A- Serkan uzatma bak, kavga çıkacak. Kamil sadece, kendi fikrini söyledi o kadar.
S-Sikerim lan onun fikrini!
M- Kesin lan! Kavga etmeye mi geldiniz buraya?
Mert, sesini kaldırarak konuşunca, Serkan yerine oturdu.
M-Aykut, sen Emre'yi dışarı çıkarsana, temiz hava alırsa belki kendine gelir.
Aykut, Emre’yi dışarı çıkarttıktan sonra masada sessizlik oluştu. Mert, sinirli bir şekilde sigarasını söndürdükten sonra önce Serkan’a sonra bana bakmaya başladı
M-Ne yapmaya çalışıyorsunuz lan siz? Sizi buraya kavga etmek için mi çağırdık? Biri teselli vermek yerine, saçma sapan şeyler söylüyor,
Diğeri de kavga etmek peşinde. Ulan sizde hiç mi vicdan yok? Yarın bu çocuk kendini öldürürse hiç mi içiniz sızlamayacak?
S-Haklısın abi, özür dileriz.
M- Şimdi beni iyi dinleyin. Emre, sevdiği kız için intihar ettiğini söylüyor ama sadece bu yüzden intihar ettiğini sanmıyorum. Annesiz büyüdü lan bu çocuk. Babası desen şerefsizin teki. Bir tek kız kardeşi var. Onunda mahallede ismi çıkınca, Emre iyice hayattan soğumuş oldu. Mahallede bazı şerefsizler "kırmızı kırmızı " diyerek Emre'ye laf atıyorlar. Ablası kırmızı giysileri seviyor ya, oradan vurmaya çalışıyorlar pezevenkler. Emre’nin bizden başka kimsesi yok. Bir sorunu olunca bizden yardım bekliyor. Siz ne yapıyorsunuz peki? Az kalsın Emre'nin gözü önünde bir birinize girecektiniz.
S-Özür dilerim abi..
M-Şimdi Emre içeri geldiği zaman, bir birinize sarılarak barışmış oluyorsunuz. Teselli edici sözler söyledikten sonra, hesabı ödeyip dağılıyoruz
S-Tamam abim.
Emre geldiği zaman, Serkan benden özür dilememek için hemen konuşmaya başladı. Durmadan Emre'ye teselliler veriyor. İntihar etmenin çok kötü bir şey olduğunu anlatıyordu. Allah’ın, intihar edenleri bağışlamayacağını, Cehenneme atacağını, eğer intihar ederse iki hayatından da olacağını söyleyince, Erinç bir anlığına korkmaya başladı.
Eğer cehennem korkusu yüzünden intihar etmiyorsanız, geriye kalan hayatınızı bu korku üzerine kurmuş olursunuz.
Serkan Emre'yi intihar fikrinden döndürdükten sonra anlattığı cinsel içerikli fıkralarıyla yüzünü güldürmeyi başarmıştı. Mert, garsondan hesabı getirmesini isteyince, garson hesabın çoktan ödendiğini söyledi. Mert şaşkınlık içinde "kim ödedi lan hesabı "diye sorunca, Serkan’ın sırıtarak gülmesinden hesabı kimin ödediğini anlamış oldu. Mert Serkan'a, yaptığı şeyin yanlış olduğunu, hesabın hep beraber şekilde ödenmesi gerektiğini söyleyince, Serkan, bir daha yapmayacağına söz verdi.
Dışarı çıktıktan sonra, herkes bir sigara yakmaya başladı. Hava iyice kararmıştı. Mert, Emre’yi eve götüreceğini söyleyerek bizden ayrıldı. Serkanın arabasına binmemek istiyordum ama Aykut gözleriyle uyarınca, binmek zorunda kaldım. Aykut, benden önce davranarak ön koltukta oturdu. Çünkü ön koltukta oturursam, yol boyu Serkan'la kavga edeceğimi biliyordu. Zaten ön yargılı biriyle tartışmak yerine arka koltukta sakin bir şekilde oturmayı tercih ederim.
Ben, Serkan'ın konuşmasını beklerken, Aykut sigarasını yaktıktan sonra bir anda beni azarlamaya başladı
A- Kamil, senle ne konuşmuştuk biz.
Ben sana Emre'ye teselli vermeni söylüyorum, sen kalkmış "Birisinin acısına bakarak, kendi hayatına şükreden şerefsizdir" söylüyorsun.
"Sus Kamil " diyorum, yine konuşuyorsun.
K-Özür dilerim abi.
A-Özrünü siksinler. Arkada o kadar şey anlattım, geldin masada ağzıma sıçtın. Seni çağıranda kabahat zaten
K-Bir daha çağırmazsın abi, olur biter.
S- Aykut, sen de benim gibi hemen atarlanmaya başladın, dinleme şunu. Mert'in yanında öyle kötü duruma düştüm ki, Adamın her iki lafından bir, özür dilemek zorunda kaldım.
A-Şunu anlamıyorum ya, iki tane kitap okuyan her pezevenk, bulunduğu her ortamda, aykırı fikirler söyleyerek kendisinin akıllı olduğunu kanıtlamak zorunda mı? Ulan, başkasının acısına bakarak, hırsızlık mı yapıyoruz? Kötü bir yolla para mı kazanıyoruz? Helal paramızı kazanıp, hayatımızı yaşıyoruz işte. Tabi senin götün sıcak yerde ya, anlamazsın bizi.
S-Abi, kim kitap okuyor, aramızda kitap okuyan biri mi var?
A- Serkan sen bana bir sigara versene. İyice sinir oldum.
S- Sigara kalmadı ki bende abi. En sonuncusunu, arabaya binmeden önce sana verdim.
A-Kamil sende sigara var mı?
K-Ben kullanmıyorum abi.
A-Kullan da bir hayrını görelim.
S-Abi ilerde bir market var, arabayı durdururum alırsın.
Aykut, sigara almak için arabadan indikten sonra, Serkan şarkı sesini açmaya başladı. Aynadan bana küçümseyici bakışlarla baktıktan sonra ağzındaki sakızı tükürerek yere attı.
Serkan için hayatındaki insanlar önemliydi. Çıkar ilişkisi olacağı insanlar için sadece iyilikler yapardı. Hiçbir zaman, karşılaşmayacağı, yüzünü dahi görmeyeceği insanlar onun için önemsizdi. Bu yüzden kolaylıkla sakızı yere tükürdü. Sabah olunca, annesi yaşında bir teyzenin eldiven takarak, sakızı zorla çıkarması, onun için önemsizdi. Serkan için sadece kendi çektiği acılar önemliydi. Kendisinin seçtiği siyasi partisi, sahip olduğu din haklıydı. Televizyonda gösterilen, ölen insanların haberlerine hiç tepki vermeden izler daha sonra oturduğu kanepesine iyice yaylanarak, eğlenceli programlarına bakmaya devam ederdi. Ama eğer izlediği otobüs kazası haberlerinde, ölen 100 kişi içinden bir tane akrabası çıkarsa ağlayarak, aylarca kendine gelmezdi. Serkan için, Savaşlarda akıtılan kanlar, ölen insanlar, sınavda çıkar korkusu ile ezberletilmiş tarih dersinden öteye geçemezdi.
Emrah serbes tadında yeraltı edebiyatı güzel hikaye. Betimlemeler ayrıntılar güzel.
YanıtlaSil